17 Nisan 2015 Cuma

Beyoğlu'nun En Güzel Abisi- Ahmet Ümit

Bu kitabı bu yazıyı yazmadan yaklaşık 5-6 saat önce bitirdim, o yüzden kitap hakkındaki düşüncelerim henüz tazeyken eleştiriyi yapayım dedim. 

Arka Kapak


Yılbaşı gecesi işlenen bir cinayet... Tarlabaşı'nın arka sokaklarında bulunan bir erkek cesedi. Öldürülmüş erkeklerin en yakışıklısı, belki de en kötüsü. Karanlık sırların ortaya çıkardığı utanç verici bir gerçek. Gururlarının kurbanı olmuş erkekler, onların hayatlarını yaşamak zorunda olan kadınlar. Bu cinayetler yatağında, bu kötülükler bahçesinde, bu insan eti satılan can pazarında masumiyetini korumaya çalışan bir adam. Bir zamanlar İstanbul'un en gözde yeri olan Beyoğlu'nun hazin hikâyesi. 


Karanlık... Soğuk havayla iyice ağırlaşan bir karanlık. Uzaklardan şarkılar geliyor kulağına, neşeli kadın çığlıkları, ayarını yitirmiş sarhoş naraları, biri küfrediyor belki ana avrat, belki ağlıyor biri hıçkıra hıçkıra, belki biri sessizce ölüyor bu gürültünün, bu hengâmenin ortasında. Umurunda değil. Hepsinden sıyrılmış, sadece öfke... 

Nereye gittiğini bilmeden yürüyor, nefret tarafından kuşatılmış olarak. Kıskançlık denen o canavar, çelikten pençesine almış yüreğini, habire sıkıyor. "Kadınlar," diyor bir ses zihninin derinliklerinden... "Kadınlar, onlarla oynayamazsın... Oynadığını zannedersin ama bir de bakmışsın, asıl oyuncak sen olmuşsun." Hayatına giren kadınların yüzleri beliriyor sokağın zemininde. Birer birer düşüyor görüntüleri ayaklarının dibine. Hepsinin boynu bükük, hepsinin gözlerinde keder. Hepsi üzgün... Aldırmıyor, bir su birikintisiymiş gibi basıp geçiyor üzerlerinden ama yeniden düşüyor görüntüler zemine. "Kadınlar," diyor o ses yine, "Kadınlardan asla kurtulamazsın, hayaletleri hayatın boyunca seni takip eder."


Daha önce Ahmet Ümit'in hiçbir kitabını okumamıştım. Cahilliğimden dolayı kendisini para kazanmak için yazan ucubelerden sanmıştım. Bir yakınım bu kitabı hediye etmeseydi belki de hala öyle sanacaktım. 
Kitabı okumadan önce de kendisi hakkında araştırma yaptım. İlk olarak düşündüğüm şey "Sanırım kendisi ülkemizi iyi temsil eden bir yazar"dı ve bu düşünce beni sevindirdi.
Beyoğlu'nun En Güzel Abisi'nin kapağına baktığımda olay bir kabadayının ağzından anlatılacak sandım. Şayet öyle olsa bile güzel bir şekilde anlatılabilirdi bence.
 Kitabı okumaya ilk başladığımda oldukça sıkıcıydı diyebilirim. Yine de kendisine bir şans vermeye karar verdim ve devam ettiğimde Gezi Parkı olaylarından bahsetmesi gayet iyiydi. Ancak çok fazla polisiye kitap okuyan biri olmamama karşın bir şeylerin yanlış gittiğini fark ettim.
Öncelikle kitapta bazı yerler gerçekçilikten uzaktı. Bazı karakterler bir yerlerden özenilme sonucu oluşmuş. Kitapta herkesin bir lakabının olması çok sinir bozucuydu. Başkomiser Nevzat'ın bu kadar soğukkanlı biri  ve yardımcısı Ali'nin sinir bozucu bir şekilde çabuk öfkelenen,hiddetli biri çıkacağını tahmin etmemiştim. Okurken bazı yerlerde sanki bir polisiye roman değil de sıradan bir devlet memurunun günlük yaşamını okuyormuş gibi hissettim. Katil ile olan kısımlar çok saçmaydı. 

------SPOILER------:
400 sayfa boyunca katilin kim(Sadri) olduğu hakkında kimsenin bir fikri yok, bir akşam yemeğinde, sıradan bir konuşma yaparken, tesadüf sonucu öğreniyorlar. Bana oldukça saçma geldi. Sadri'nin üstünde biraz daha fazla durulmalıydı. 
-------SPOILER------

Beyoğlu'nda hiç bulunmadığım için mekan tasvirini iyi yapıp yapmadığını bilemeyeceğim ancak dediği kadar varsa tarih kokan bir yerin geldiği son noktaya değinmesi duyarlı bir davranıştı. 
Son olarak, eğer çok fazla polisiye okumayan biriyseniz bence okuyun, durum tam tersiyse tavsiye etmem, hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz.

Kitaba puanım: 6/10 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder